MESCİD-İ NEBEVİ HAKKINDA BAZI BİLGİLER için Tıklayınız
Peygamber Efendimizin yaptırıp namaz kıldırdığı, halifeler ve Osmanlı sultanları tarafından genişletilerek ve tamir edilerek zamanımıza kadar gelmiş olan mesciddir. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: MESCİDİMDE KILINAN BİR NAMAZ, MESCİD-İ HARAM HARİÇ BAŞKA MESCİDLERDE KILINAN BİN NAMAZDAN HAYIRLIDIR buyurarak medh etmiştir.
RAVZA-İ MUTAHHARA(CENNET BAHÇESİ)
MESCİD-İ NEBİ içerisinde, Peygamberimizin kabr-i şerifi ile mescidin o zamanki minberi arasındaki yerdir. Peygamber Efendimizin: EVİMLE MİNBERİM ARASI, CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇEDİR buyurarak medh ettiği Ravda-i Mütahhara’nın uzunluğu 22 metre, genişliği ise 15 metredir. İçerisinde Peygamber Efendimizin namaz kıldığı mihrabın da bulunduğu bu beyaz sütunlu kısım, Mescid’in diğer bölümlerinden ayrılmıştır. Öteki kısımların sütunları vehalı renkleri ayrı olduğu için rahatça bilinebilmektedir.
CENNETÜL BAKİ
Medine-i Münevvere’nin mezarlığıdır. Bu mübarek kabristanda Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbas, torunu
Hz. Hasan, damadı ve üçüncü halife Hz.Osman-ı Zinnureyn, halası Hz. Safiye, çocuğu Hz. İbrahim, kızı Rukiye, Fatıma vemübarek hanımları başta olmak üzere sahabe ve tabiundan birçok zevat medfundur. Bukabristandaki türbeler ve mezar taşları, Medine-i Münevvere, Osmanlı idaresinden çıktıktan sonra yıktırılmıştır. Şimdi etrafı duvarlarla çevrili olan bu kabristan bir tarla görünümündedir. Kıble yönüne göre Mescid-i Nebi’nin soltarafında, hemen yan tarafındadır.
UHUDUhud
Medine’nin 5 km. kadar kuzeyinde bir dağın adıdır. Hicretin üçüncü yılında (M.625) müslümanlarla müşrikler arasında burada yapılan savaşta, Ashab-ı kiramdan 70 kişi şehid olmuş ve buraya defnedilmişlerdir. Peygamberimizin amcası ve şehidlerin efendisi Hz.Hamza da bunlar arasındadır. Hz.Peygamber, her yıl Uhud şehitlerini ziyaret eder ve onlara dua ederdi. Uhud şehitlerini ziyaret etmek de müstehaptır. Uhud şehitleri de ziyaret edilirken selâm verilir ve dua edilir. Arzu edenler Diyanet İşleri Başkanlığının hacılara hediye ettiği Kutsal iklimde Dua kitabındaki “Mezarlık ziyaretinde okunacak selam ve duayı ” okuyabilirler.
KIBLETEYN MESCİDİ
İslam’ın ilk yıllarında namazlar, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya doğru kılınıyordu. Peygamber Efendimiz Kıble’nin Kâbe olmasını, yani namazların Kâbe’ye dönülerek kılınmasını çok arzu ediyor ve bu konuda Allah’tan gelecek emri bekliyordu. Hicretten 18 ay kadar sonra Şaban ayının 15. günü (Berat Kandilinde) Hz. Peygamber, Seleme oğulları mahallesinde öğle veya ikindi namazının farzını kıldırdığı esnada, ikinci rekatın sonunda aşağıdaki âyet-i kerime indi: “… Seni elbette, hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde hemen Mescid-i Haram’a (Kâbe’ye) doğru dön. (Ey mü’minler) siz de nerede olursanız olun, (namazda) oraya doğru dönün.” Bunun üzerine Hz. Peygamber, namazı bozmadan hemen Kâbe istikametine döndü, cemaat de saflarıyla birlikte döndüler. Böylece Kudüs’e doğru başlanan namazın son iki rekatı Kâbe’ye yönelinerek tamamlandı. İşte bu bakımdan bu mescide Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid) denir. Bu mescidin yerinde şimdi büyük bir cami yapılmıştır. Bu camii ziyaret edilerek iki veya dört rekat Tahiyyet’ül-Mescid namazı kılınması ve dua edilmesi güzel olur
YEDİ MESCİDLER(HENDEK GAZVESİ)
Mescid-i Seb’a (yedi mescid) diye anilan, Hz. Selman, Hz. Ebubekir, Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Fatima-Tuz Zehra Hz. leri adina kucuk birer mescid yapilmistir. Mescid-i Feth, Sel (Sil’) dagi uzerinde bulunmaktadir. Hendek Savaşının yapıldığı mevkide, bir birine yakın küçük küçük yedi mescid bulunmaktadır. Bunlara " Yedi Mescidler" denir.
KUBA MESCİDİ(VEFA VE TAKVA)
Peygamberimiz Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye hicretleri esnasında, Medine’ye 5 km. mesafede bulunan Kuba’da 14 gün kalmıştı. Bu süre içinde Peygamberimiz orada bir mescid inşa etti ve burada namaz kıldı. Kur’an-ı Kerim’de takva üzere yapıldığı bildirilen ve İslâm âleminde cemaatle namaz kılınmak için yapılan ilk mescid budur. Kuba Mescidini ziyaret etmek ve burada iki veya dört rekat namaz kılmak müstehaptır. Bu mescidin ziyareti ile ilgili olarak Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldıktan sonra, başka maksatla değil de sadece namaz kılmak için Kuba Mescidine giderse umre sevabı alır.” Hz. Peygamber sağlığında, Cumartesi günleri Kuba Mescidini ziyaret eder ve burada namaz kılardı.
Mescid-i Atike (Vadi) adıyla da anılan bu cami, Kuba caddesinde Mescid-i Kuba'ya 350 m. uzaklıktadır.Hicret sırasında Kuba'ya ulaşarak burada Mekke'den gelecek olan Hz. Ali ve diğer muhacirleri beklemek üzere bir süre kalan ve 24 Eylül 622 Cuma günü Yesrib'e hareket eden Hz. Peygamber cuma vakti girince Ranuna vadisinde Salim b. Avf kabilesine misafir oldu; buradaki namazgahta ilk cuma hutbesini okuyup namazı kıldırdı. Daha sonra bu ilk cuma namazının hatırasını yaşatmak için Mescid-i Cum'a adıyla meşhur olan bir mescid yaptırıldı.
İlk defa Ömer b. Abdülazız'in Medine valiliği sırasında inşa edilen Mescid-i Cum'a, Osmanlı padişahlarından II. Bayezid tarafından yeniden imar edildi. Mihrabının yakınında Hz. Peygamber'in namaz kıldığı yer belirgin hale getirildi. Daha sonra ufak çaplı onarımlar geçiren Mescid-i Cum'a 1992'de yıktırılarak yeniden inşa edilmiştir. (Hicaz Albümü, Diyanet İşleri Başkanlığı)
Türk mimarisini andıran yapısıyla arzı endam eden bu mescid Kuba Mescinin bir km. kuzeyine düşmektedir. Mimarı Mahmut Kirazoğlu’dur.
HZ.ÖMER MESCİDİ
Gamame mescidinin 105 adım sol ön kısmındadır. Mescid-i Nebi’den 530 adım uzaklıktadır. Hz. Ömer (R.A) ın evi burası olup devlet reisliğini bu mescidin olduğu yerden (evinden) yapmıştır.
HZ.EBUBEKİR MESCİDİ
Gamame mescidinin 20 adım sağ arka kısmındadır. Mescid-i Nebi’den 445 adım uzaklıktadır. Giriş kapısının üzerinde Osmanlı Tuğrasını görmek mümkündür.
CUMA MESCİDİ
Hicret esnasında Allah Resûlü (s.a.v.), Kuba’da ilk mesci-di bina etmiştir. Kuba’dan Medine-i Münevvere’ye giderken, Ranuna vadisine vardığı sırada Cuma vakti olmuş ve Allah Resûlü (s.a.v.), burada hutbe okuyup Cuma namazını kıldırmıştır. Daha sonra buraya yapılan mescide Mescid-i Cumua denilmiştir. Bu mescid, Kuba’dan Medine istikametine doğru yaklaşık bir km. uzaklıkta yer almaktadır. İlk yapılışından bu tarafa birçok defa yenilenmiştir
ZULHULEYFE MİKAT MAHALLİ(ABYAR-I ALİ)
Medine’den umre veya hac yapacakların mikat yeri Zülhuleyfe’dir. Allah Resûlü (s.a.v.) de umre ve hac yapmak için Medine’den ayrılırken burada ihrama girip namaz kılmış-tır. Burası, Medine’den 8 km. uzaklıkta ve Medine-Mekke oto-yolunun sağ tarafındadır. Otoyoldan mescide bir çıkış vardır. Allah Resûlü (s.a.v.)’nün namaz kılıp ihrama girdiği bu yere daha sonra mescit yapılmış ve bu mescit de tarih boyunca pek çok yenileme ve genişletme faaliyetlerine sahne olmuştur. Resulûllah (s.a.v.), burada bir Semura ağacının altında namaz kıldığı için buradaki mescide Mescid-i Şecere de denmiştir. Diğer adları ise Mescid-i Zil-Huleyfe, Mescid-i Mikat ve Mes-cid-i Ebyâr-ı Ali’dir. Kral Fehd zamanında mescit genişletilmiş ve çevresine umre ve hac yapacakların ihtiyaçlarını karşılayabilecek modern tesisler yapılmıştır. 600 m²’lik bir alanı olan mescidin içinde 5000 kişi namaz kılabilmektedir
HZ.ALİ MESCİDİ
Mescid-i Nebevi’den 290 m uzaklıktadır. 1662'de Medine'yi ziyaret eden Ebu Salim el-Ayyaş, Hz. Peygamber'in muhtelif yerlerde bayram namazı kıldırdığını bunlardan üç tanesinin meşhur olduğunu kaydeder.
Bunlardan birisi de Mescid-i Ebu Bekir'in hemen kuzeyinde, Hz. Osman evinde isyancılar tarafından kuşatıldığında Hz. Ali'nin Medine musallasında bayram namazını kıldırdığı yerdir.
ilk defa Ömer b. Abdülaziz tarafından inşa edilen Mescid-i Ali, 1990'da 882 m2'lik bir alan üzerine eskitarzına benzer bir şekilde yeniden inşa edilmiştir.
GAMAME MESCİDİ
Musalla mescidi olarak da bilinir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Medine’yi Münevvere’deki ilk bayram namazını burada kıldırdığı ve son dört sene bayram namazlarını da burada kıldırdığı rivayet olunur.Efendimiz (s.a.v.) döneminde açık bir meydan olan ve sonraları Münâha diye bilinen bu yerde, Peygamberimiz yağmur duâsı yaptığında bir bulut gelip Peygamberimizi (s.a.v.) gölgelemiş, bu sebeple buraya bulut manasına gelen GAMÂME denilmiştir.
Osmanlı sultanı I. Abdülmecit tarafından yaptırılan ve irili ufaklı 10 kubbeli mescid, bakıldığında bulutu andıran bir görünüme sahiptir. 1990’lı yıllarda Suudlular tarafından tamir ettirilmiştir.
Ebû Hureyre’den bildirildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) bir seferden döndüğünde bu yere uğrar, kıbleye dönerek dua ederdi.Yine Peygamberimiz (s.a.v.) Uhud’a giderken ordusunu burada toplamış ve Uhud’a hareket etmiştir.
Resul-i Ekrem bayram namazlarını Mescid-i Nebevi'de değil, buraya güneybatı yönünde 500 m. mesafedeki açık alanda kıldırırdı. Bazen yağmur duası için de kullanılan ve Medine'ye gelen kafilelerin konakladığı Menaha adlı bu yerin bir bölümü musalla haline getirilmişti.
Ömer b. Abdülaziz Medine valiliği esnasında burayı imar etmiş ve bundan sonra Mescid-i Musalla adıyla anılmıştı. Resulullah bayram namazı ve yağmur duası için buraya çıktığı zaman kendisini bir bulutun gölgelemesi sebebiyle sonraki dönemlerde Gamame Mescidi adıyla meşhur oldu.
HİCAZ DEMİRYOLU, SUKYA MESCİDİ VE MEDİNE İSTASYONU
Sultan II.Abdulhamid tarafından İstanbul Haydarpaşa garından Medine-i Münevvere’ye kadar Hicaz demiryolu olarak yapılmıştır. Hicaz Demiryolu’nun amacı İstanbul’u Mekke’ye bağlamaktı. Ancak Medine’ye kadar yapılabilmiştir. Demiryolunun Suriye içerisinde kalan bölümü halen kullanılmaktadır.
Sultan 2.Abdülhamid Han'ın yaptırdığı Hicaz Demiryolu'nun son istasyonu olan Medine İstasyonu içindeki Sukya Mescidi, aslında adını Efendimiz'in Bedir Harbine giderken ordusunu konaklattığı ve bizzat kendi elleri ile su dağıttığı kuyudan almıştır. Sonrasında Hz. Ömer'ler yağmur duasına Efendimiz'e hürmeten burada çıkacaklardır.
Demir yolunun yapımı esnasında, Peygamber Efendimiz (sav)’in rahatsız olmaması için tren gürültüsünü kesmek maksadıyla, Medine girişindeki rayların 5 km’lik bir mesafesine keçe döşenmiştir. Demiryolu 8 yıl boyunca hizmet vermiştir. Her trenin rastgele gitmemesi için, Ürdün’den Medine’ye kadar olan raylar dünya standartlarından farklı olarak döşenmiştir. Bu da Osmanlı’nın harem bölgesine verdiği önemi göstermektedir.
Yolcu taşımacılığına 1 Eylül 1905 yılında başlandı. Aynı sene Mudevvera’ya ve 1 Eylül 1906 tarihinde de Madain Salih’e ulaşıldı. Al-Ula’ya 1907’de, Medine’ye 31 Ağustos 1908’de erişildi. O tarihe kadar toplam 1464 km’yi bulan Hicaz Demiryolu Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908 tarihinde yapılan resmi törenle bütünüyle işletmeye açıldı. Hicaz Demiryolu I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun bir şekilde kullanıldı.
Şam’dan Amman’a her gün, Medine’ye ise haftada üç gün seferler yapılıyordu. Trenler 7.30’da Şam’dan hareket ediyor ve 4. gün öğleden sonra saat 3’te Medine’ye ulaşıyordu. Ayrıca haftada bir Şam’dan ve Hayfa’dan yemekli ve yataklı ekspres seferi düzenleniyordu. Bu özel trenin Medine’ye varış süresi yalnızca 48 saatti.
1910’da trenlerle taşınan sivil yolcu sayısı 169.448, 1913’te 232.563 olarak gerçekleşti. 1908’den 1913’e kadar toplam 968.000 sivil yolcu taşndı. Senede ortalama 16.000 hacı Hicaz Demiryolu’nu kullanmaktaydı. Yapılan hesaplara göre İstanbul’dan Mekke’ye demiryolu ile ulaşım 120 saatte gerçekleşebilecekti.
I.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesi nedeniyle atıl hale gelmiş, bir asırlık zaman diliminde de bakımsız kalmıştır.
TBMM ve Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde, Suudi Arabistan’da ki Osmanlı eserlerine sahip çıkılması için girişimlerde bulunulmuş, bunun üzerine Suudi Arabistan hükümeti tarafından 1991 yılında restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür.Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa Hicaz Demiryolu ile bugün Topkapı Sarayında ki Kutsal emanetlerin çoğunu göndermiştir.
ÜÇ BOYUTLU GÖRMEK İçin Tıklayınız..
ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA İçin Tıklayınız..
AMBARİYE MESCİDİ
Musalla mescidi olarak da bilinir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Medine’yi Münevvere’deki ilk bayram namazını burada kıldırdığı ve son dört sene bayram namazlarını da burada kıldırdığı rivayet olunur.Efendimiz (s.a.v.) döneminde açık bir meydan olan ve sonraları Münâha diye bilinen bu yerde, Peygamberimiz yağmur duâsı yaptığında bir bulut gelip Peygamberimizi (s.a.v.) gölgelemiş, bu sebeple buraya bulut manasına gelen GAMÂME denilmiştir.
Osmanlı sultanı I. Abdülmecit tarafından yaptırılan ve irili ufaklı 10 kubbeli mescid, bakıldığında bulutu andıran bir görünüme sahiptir. 1990’lı yıllarda Suudlular tarafından tamir ettirilmiştir.
Ebû Hureyre’den bildirildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) bir seferden döndüğünde bu yere uğrar, kıbleye dönerek dua ederdi.Yine Peygamberimiz (s.a.v.) Uhud’a giderken ordusunu burada toplamış ve Uhud’a hareket etmiştir.
Resul-i Ekrem bayram namazlarını Mescid-i Nebevi'de değil, buraya güneybatı yönünde 500 m. mesafedeki açık alanda kıldırırdı. Bazen yağmur duası için de kullanılan ve Medine'ye gelen kafilelerin konakladığı Menaha adlı bu yerin bir bölümü musalla haline getirilmişti.
Ömer b. Abdülaziz Medine valiliği esnasında burayı imar etmiş ve bundan sonra Mescid-i Musalla adıyla anılmıştı. Resulullah bayram namazı ve yağmur duası için buraya çıktığı zaman kendisini bir bulutun gölgelemesi sebebiyle sonraki dönemlerde Gamame Mescidi adıyla meşhur oldu.
ERİS KUYUSU
Hz. Muhammed’in mührünü saklayan kuyu
Medine’ye üç kilometre uzaklıkta ve Kuba Mescidi’nin batı tarafında,kıblenin sol tarafı yol kenerında kuyu üzerinde büyük taş olan bir parkın içinde bulunmaktadır. Bu kuyu Erîs adlı bir yahudiye ait bahçede bulunduðu için Eris Kuyusu diye anılmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz Kuba Mescid’ine giderken Eris Kuyusu’ndan abdest alırdı.
Hz. Osman, Resûlullah ve iki dostuyla birlikte bu kuyu başında yaşadığı o erişilmez güzelim günleri yeniden yâd etmek için hicrî 30 (650) tarihinde Eris Kuyusu’nu ziyarete geldiği bir gün, parmağındaki yüzüğü kuyuya düşürdü. Kuyunun bütün suyunu boşaltarak üç gün boyunca aradıkları halde yüzüğü bulamadýlar. O günden sonra bu kuyu, Yüzük Kuyusu anlamında Bi’rü’l-hâtem diye de anıldı.
Bu kuyunun suyunu Kuba Mescidinin girişindeki soğutucu su sebilinden içebilirsiniz.Kuyunun etrafını telle çevirmişler üzeri açık.Kuyu Kuba mescidinin bitişiğindeki parkta.
Halife Osman, bir gün Eris kuyusunun yanında resmî bir evrak hazırlatırken yüzüğü parmağından çıkarıp katibine verdi. Alıp verme sırasında mühür kuyuya düştü. Üç gün boyunca arandı, bulunamadı.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e(sav) suyundan ikram etmekle şeref kazanan Eris kuyusu, ‘Bi’r-i Hatem’ (Mühür Kuyusu) adıyla da biliniyor. Sebebi ise Hz. Muhammed’in mührünün Halife Osman zamanında bu kuyuya düşmesi ve bütün aramalara rağmen bulunamaması.
Sahabe hil’atini kuşanan erlerden Ebû Musa el-Eş’arî (ra), günlerden bir gün akşama kadar Resûlullah’ın (aleyhisselâm) yanından ayrılmamayı kararlaştırır. Mescide gider, Allah Resûlü’nü sorar. “Şu tarafa gitti.” deyip bir istikameti gösterirler.
O istikamete yürür, sora sora Kuba’daki Eris kuyusunun olduğu bahçeye varır. Peygamber aleyhisselâm abdest almaktadır. Ebû Musa, abdest tamamlanana kadar kapıda bekler, huzura varır, selam verir. Hz. Muhammed, kuyuyu daire şeklinde çevreleyen taşlar üzerine oturmuş, ayaklarını da kuyuya sarkıtmıştır. Ebû Musa, o gün için Resûlullah’ın kapıcısı olmaya karar verir ve bahçe kapısına döner. Biraz sonra kapı vurulur. Gelen Sıddîk-ı Âzam Hazreti Ebubekir’dir.. Cenab-ı Eş’arî, huzura çıkıp Hazreti Ebubekir için destur ister. “Gelsin ve ona cennetlik olduğunu müjdele.” buyurulur. Ebubekr-i Sıddîk gelir, Allah Resûlü’nün sağına oturur ve aynı şekilde ayaklarını kuyuya sarkıtır.
Biraz sonra kapı tekrar çalınır. Ömer b. Hattab, gelmiştir. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve selem), bu haberi getiren Ebû Musa’ya “Gelsin ve ona cennetlik olduğunu müjdele.” buyurur. Hazreti Ömer, Peygamber-i Zişan’ın soluna geçip ayaklarını kuyuya sarkıtır.
Kapıyı üçüncü kez çalan, iki nur sahibi Hazreti Osman (ra). Allah Resûlü, destur isteyen Ebû Musa’ya “İzin ver gelsin ve her ne kadar başına birtakım belalar gelecek olsa da onu cennetle müjdele.” buyurur. Hazreti Osman geldiğinde kuyu çevresinde oturacak yer kalmamıştır. Karşılarında bir yere oturur.
Tabiinden Said b. Müseyyib, o gün Resûl Aleyhisselâm ve üç halifesinin Eris kuyusu çevresinde oturma şeklini kabirlerinin yerleriyle tevil ettiğini söylemektedir. Malum olduğu üzere Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’in kabirleri Hz. Muhammed aleyhisselâmla birlikte Hücre-i Saadet’te, yeşil kubbenin altında yer alıyor. Hazreti Osman ise karşı taraflarındaki Cennetü’l-Baki’de medfun.
Mühür, üç gün arandı
Eris kuyusu, bir başka hadiseye daha şahit oldu ilerleyen zamanlarda. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem), yabancı devlet reislerine İslâm’a davet mektupları gönderirken akikten “Muhammed Resûlullah” yazılı bir mühür kazdırmıştı.
Gümüş bir halkaya geçirilen mührü yüzük gibi parmağında taşıyor, bir vesikanın altına basılacağı zaman çıkarıyordu. Resmî mahiyet arz ettiğinden bir başkasının aynı ibareyi mührüne hakk ettirmesini de yasakladı. Bu mühür-yüzük vefatlarından sonra sırasıyla Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’e kaldı. Her iki halife de resmî işlerde Allah Resûlü’nün mührünü kullandılar. Vakta ki hilafet makamı Hazreti Osman’a devr oldu, mühür de kendisine teslim edildi. Halife Osman, bir gün Eris kuyusunun yanında resmî bir evrak hazırlatırken yüzüğü parmağından çıkarıp katibine verdi. Alıp verme sırasında mühür kuyuya düştü. Üç gün boyunca arandı, bulunamadı. Hazreti Osman, yine aynı metni taşıyan bir başka mühür hazırlattı. Müslümanlar arasında bir daha eksik olmayan fitnelerin Peygamber mührünün kaybolmasından sonra zuhur ettiği söyleniyor. Eris kuyusu da o günden beri “Bi’r-i Hatem / Mühür Kuyusu” adıyla anılıyor.
Eris kuyusunun ağzının 14 zira 1 karış uzunluğunda, 5 zira genişliğinde olduğu rivayet ediliyor. Kuyunun üzerinde vaktiyle büyükçe bir bina da bulunmaktaymış. Osmanlı’nın son zamanlarında ise Mescid-i Kuba tarafında bir namazgâhı varmış. Namazgâhın mihrap kemerinde “Rûz u şeb kılsa acep midir ziyaret ins ü can / Bi’r-i hatem-i Peygamberândır bu mekan” beyti yazılıymış. Kuba Camii’nin 50 metre batısında kalan Eris kuyusu, 1970’li yıllardan itibaren suyu çekilerek istifade edilemez hale geldiğinden ve müteakip yıllardaki çevre düzenlemelerinde kapatıldığından günümüzde mevcut değil. Yerinin ise caminin yanındaki fıskiyeli havuza denk geldiği belirtiliyor.
Geçmişte Eris kuyusunun batısındaki bahçede kangal kangal bükülen, yalnızca meyve verecek dalları yükselen ve ‘nahl-i mütekellim’ adıyla bilinen hurma ağaçları varmış. Bu ağaçların atası, Şâh-ı Levlâk (sallallahu aleyhi ve selem) yanından geçerken yere döşenmiş ve birkaç tane yiyerek kendisini emsali arasında mümtaz kılmasını rica etmiş. O günden sonra da bu bahtiyar ağacın neslinden gelen ağaçlar büklüm büklüm bükülürmüş. Buradan alınan fidanlar başka yere dikildiğinde ise bu hususiyetlerini kaybedermiş.
MESCİD-İ İCABE
Melik Faysal caddesi'nde (Şariu's-sittın) Cennetü’I-¬baki"nin yaklaşık 385 m. kuzeyinde Mescid-i Ne¬bevi'ye 580 m. uzaklıktadır. Ensardan Beni Muaviye b. Malik b. Avf toprağında bulunduğu için bu adla da anılır.
ResuI-i Ekrem ashabından bir grupla birlikte Beni Muaviye Mescidi'ne uğramış, iki rek'at namaz kılmış ve ardından uzunca bir süre dua ettikten sonra ora¬da bulunanlara şunları söylemiştir: "Rabbimden üçşey istedim. Bana ikisini verdi, birini vermedi. Rab-bimden ümmetimi kıtlıkla helak etmemesini iste¬dim, onu bana verdi. Ondan ümmetimi suda boğa¬rak helak etmemesini diledim, onu da verdi. Fela¬ketlerini kendi aralarında vermemesini (tefrikaya düşmemelerini) diledim, bunu bana vermedi" (Müslim, "Fiten", 20). Resulullah'ın duasının Cenab-ı Hak tarafından kabulü dolayısıyla bu cami Mescid-i İcabe diye anılmıştır.
Hicretin 9. (631) yılında Medine'ye gelen Necran heyeti ile Hz. Peygamber arasında hristiyanlık konu¬sunda tartışma meydana gelmiş, nazil olan ayet (Ali İmran 3/61) doğrultusunda Hz. Peygamber yanına Hz. Ali. Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i alarak Necran heyetinin yanına gitmiş ve ilgili ayetleri okuyarak kendilerini Mescid-i İcabe'nin bulunduğu yerde mübaheleye (beddua) davet etmişti. Ancak Necran¬Iılar Hz. Muhammed'in peygamber olma ihtimalini göz önüne alarak buna cesaret edememişlerdi. Bu olay sebebiyle adı geçen cami Mescid-i Mübahe¬le diye de anılır.
Hz. Peygamber zamanında mescid haline getirilen mekanlardan olan Mescid-i İcabe uzun süre üstü açık olarak hizmet vermişti. Burayı ziyaret edenler nafile namaz kıldıktan sonra Hz. Peygamber'in yap¬tığı duayı okumayı adet edinmişlerdi. II. Mahmud ve Sultan Abdülmecid zamanlarında imar gören Mescid-i İcabe 1997' de yeniden inşa edildi ve çevre¬sindeki sosyal tesislerle birlikte yaklaşık 1200 m2'lik bir alana ulaştı. (Hicaz Albümü, Diyanet İşleri Başkanlığı)
MEKKE DE GEZİLECEK YERLER için Tıklayınız
HAC-UMRE DÖKÜMANLARI için Tıklayınız